top of page

İslam Entelektüel Camiasının Söylem Krizi: Reaktif Tepkiden Teklif Edici Paradigmaya Geçişin Zorunluluğu

  • Yazarın fotoğrafı: Yusuf Aydın TAŞTEKİN
    Yusuf Aydın TAŞTEKİN
  • 12 Şub
  • 5 dakikada okunur

İslam, tarih sahnesine yalnızca bireysel bir inanç sistemi olarak değil, bütüncül bir teklif olarak çıkmıştı. O, insanı sadece uhrevî bir kurtuluş projesine çağırmıyor, aynı zamanda dünyayı adalet ve nizam ile şekillendiren bir medeniyet perspektifi sunuyordu. İslam, kendini var kılarken sadece teolojik bir zeminde değil, siyasal, ekonomik, hukuki ve kültürel düzeyde de bir söylem inşa etmişti. Bu söylem, insanı ve toplumu fıtrat ile uyumlu bir düzene davet ediyor, yalnızca ahlâkî öğütlerle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda ilahi hükümlerin hayata nüfuz ettiği bir yapı tesis ediyordu.

Ancak bugün, İslam'ın söylemsel gücü zayıflamış, teklif edici olmaktan çıkmış ve savunmacı bir varoluş kaygısına indirgenmiştir. Müslümanlar, büyük ölçüde modern dünyanın siyasi, ekonomik ve kültürel meydan okumalarına karşı edilgen bir pozisyona düşmüş, İslam'ın sunduğu alternatif dünya tasavvurunu günümüz insanına anlamlı bir teklif hâline getirememenin sancısını yaşamaktadır. Sorun, İslam'ın bizatihi kendisinde değil, bu çağın diliyle konuşamayan, onu anlamlandıramayan ve çağın meselelerine İslam’ın özünden beslenen çözümler üretemeyen Müslüman entelektüellerde yatmaktadır.


Teklif Sunamayan Zihniyet: Düşüşün Sebebi

Bir medeniyetin ayakta kalması için yalnızca maddi güce değil, fikrî, epistemolojik ve entelektüel bir söyleme ihtiyacı vardır. Zira söylem, bir varlık iddiasıdır. İslam’ın ilk dönemlerine bakıldığında o, çağının meselelerine dokunan, insanlar için hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir çıkış yolu sunan, hakikati kuşatıcı bir teklifti. Ekonomi, hukuk, siyaset, bireysel yaşam ve toplum düzeni üzerine getirdiği öneriler, salt teolojik bir öğretiden ibaret değil, aynı zamanda insanın dünya üzerindeki konumunu tanımlayan, ona yön veren bir perspektif sunuyordu.

Fakat bugün Müslümanlar, İslam'ı yalnızca bireysel bir inanç alanına sıkıştırmış, onun siyasal, hukuki, ekonomik ve kültürel boyutlarını ihmal etmiş durumdadırlar. Oysa İslam, sadece bireysel ibadetlerle sınırlı bir din değil; aynı zamanda insanı kuşatan, ona bir yön tayin eden, ona şahsiyet ve kimlik kazandıran bir medeniyet inşasıdır.

Bugün karşı karşıya kaldığımız asıl problem, Müslüman dünyasının yeniden teklif sunma yetisini kaybetmiş olmasıdır. Bir zamanlar insanlığa adalet, özgürlük, ahlâk ve hikmet sunan bir medeniyet, bugün kendi varlığını dahi savunamayan bir söylemsizlik girdabına düşmüştür. Modern dünyanın kaotik yapısı karşısında İslam’ın söylemi, aktüel ve dinamik bir güç olmaktan çıkmış, edilgen bir reaksiyon biçimine dönüşmüştür.

Müslüman düşünce dünyasının büyük bir kısmı ya salt gelenekselcilik ile geçmişi muhafaza etmeye yahut modernist bir uyum çabası ile İslam'ı seküler dünyanın parametreleri içinde eritmeye odaklanmıştır. Bu iki yönelim de İslam’ın asli teklif edici ve kurucu rolünü ortadan kaldırmakta, onu ya tarihe sıkışmış bir nostalji nesnesi ya da sistemin içinde eriyen bir kimlik hâline getirmektedir.


Yeniden Söylem İnşa Etme Mecburiyeti: Medeniyetin Teklif Edici Gücünü Geri Kazanmak

Müslümanlar, bugün entelektüel dünyada çoğunlukla kendilerini savunmakla meşguldürler. Modernite karşısında bir teklif sunmak yerine, İslam’ın yanlış anlaşılmadığını, terörle ilişkilendirilmemesi gerektiğini, geri kalmışlıkla anılmaması icap ettiğini anlatmak için çırpınmaktadırlar. Ancak savunmacı söylem, inşa edici ve yön tayin edici bir güç değildir. İslam’ın sesi artık duyulmuyor çünkü onun sadece savunulan bir şey hâline gelmesi, teklif edici ve ikna edici bir söylem geliştiremeyen bir yapıya dönüşmesiyle sonuçlandı.

Müslümanlar, bugün modernitenin açmazlarını tahlil edememekte, onun sunduğu problemlere İslam’ın köklü perspektifinden alternatif çözümler üretememektedirler.

Tarih boyunca büyük medeniyetler, yalnızca askeri ve ekonomik güçleriyle değil, sundukları fikrî ve entelektüel tekliflerle varlıklarını sürdürmüşlerdir. İslam medeniyeti de, salt bir inanç ve ibadet sistemi olmaktan öte, siyasal, hukuki, iktisadi ve kültürel düzeyde kapsamlı bir dünya tasavvuru sunan bir teklifle ortaya çıkmıştı. Ancak bugün, İslam dünyasının entelektüel söylem üretme yetisinin zayıfladığı, mevcut küresel düzen karşısında edilgen ve reaktif bir pozisyona sürüklendiği açıktır.

Müslüman düşünürler ve entelektüeller, İslam’ı yalnızca tarihî bir miras ya da muhafaza edilmesi gereken bir gelenek olarak değil, aynı zamanda geleceği inşa eden bir medeniyet projesi olarak ele almak zorundadır. Sadece savunmak, açıklamak ve kendini modern paradigmalar karşısında meşrulaştırmaya çalışmak yerine, Müslüman zihin, çağın meselelerine özgün, tutarlı ve tevhidî bir perspektifle çözüm sunan bir medeniyet bilincini ihya etmek durumundadır.


1️⃣ İslam Ekonomisini Kapitalizmin ve Sosyalizmin Ötesinde Özgün Bir Model Olarak İnşa Etmek

Modern dünya, kapitalist ve sosyalist ekonomik sistemler arasında bir denge kurmaya çalışırken, adalet, mülkiyet ve servet dağılımı gibi temel meselelerde ciddi krizler yaşamaktadır. Küresel gelir adaletsizliği, ekonomik sömürü, tüketim merkezli yaşam tarzları ve sürdürülemez finansal yapılar, mevcut ekonomik sistemlerin insanî ve ahlâkî yönlerden büyük ölçüde başarısız olduğunu göstermektedir.

İslam, ekonomik düzene dair özgün bir perspektif sunmuş, mülkiyetin kutsallığı, servetin paylaşımı, adil ticaret ve zekât gibi mekanizmalarla sosyal adaleti sağlamayı hedeflemiştir. Ancak günümüz İslam dünyasında, İslami finans ve ekonomi modelleri büyük ölçüde modern kapitalist sistemin içerisine entegre olmuş, hatta bu sistemin İslami kılıflarla “meşrulaştırılmasına” dönüşmüştür. Faizsiz bankacılık adı altında, geleneksel finans sisteminin kopyalanması, ekonomik bağımsızlık ve adalet eksenli özgün bir modelin inşası yerine, mevcut yapıya uyum sağlama çabasına dönüşmüştür.

Bu noktada, Müslüman entelektüellerin temel sorusu şu olmalıdır: İslam’ın özünden beslenen, sürdürülebilir, adil ve insan merkezli yeni bir ekonomik model nasıl inşa edilebilir? Müslüman toplumlar, küresel ekonomik düzenin tüketici ve edilgen bir unsuru olmaktan çıkıp, özgün bir sistem inşa etme iradesini nasıl kazanabilir?


2️⃣ İslam Hukukunu Modern Dünyanın Hak ve Özgürlük Sorunlarına Çözüm Sunacak Şekilde Yeniden Yorumlamak

Modern hukuk sistemleri, birey hakları, özgürlükler ve toplumsal adalet alanlarında çeşitli açmazlarla karşı karşıyadır. Liberal hukuk anlayışı, bireysel hakları öne çıkarırken toplumsal faydayı ihmal etmekte; kolektivist sistemler ise bireyin özgürlüğünü ve şahsiyetini baskı altına alarak dengeyi kaybetmektedir. Bugün, modern dünyada adalet ve özgürlük kavramları Batı merkezli seküler paradigmalara dayanarak şekillenmekte, İslam'ın hukuk ve adalet anlayışı ise ya bir nostalji unsuru olarak görülmekte ya da çağ dışı ilan edilmektedir.

Oysa İslam hukuku, adalet ilkesine dayalı, hak ve sorumluluk dengesini kuran, birey ve toplum arasında hakkaniyetli bir denge tesis eden köklü bir hukuk felsefesine sahiptir. Ancak günümüzde, Müslüman hukukçular ve entelektüeller, modern hukuk düzenine entegre olmayı ve seküler normları İslam’la uzlaştırmayı bir çözüm olarak görmektedir. Bu, modern hukukun açmazlarını çözmek yerine ona uyum sağlamaya çalışan bir tavır ortaya çıkarmaktadır.

Bu bağlamda, İslam hukukunun modern çağın sorunlarına özgün bir perspektifle yeniden yorumlanması gerekmektedir. Bunun için modern hukuk ile İslam hukukunun çatışma alanlarını değil, İslam’ın adalet eksenli hukuk felsefesinin modern toplumlara nasıl bir çözüm sunabileceğini tartışmak gerekmektedir.


3️⃣ Müslüman Bireyin Kimlik Bunalımına Karşı Güçlü Bir Özgüven İnşa Etmek

Modernitenin birey merkezli yapısı, insanın varoluşsal anlam arayışını derin bir kimlik krizine sürüklemiştir. Bugün Müslüman birey ya kendi kimliğinden koparak modern seküler dünyanın kodları içinde çözülmekte ya da modern dünyayı bütünüyle reddederek dışlayıcı bir tepkisellikle karşılık vermektedir. Her iki yaklaşım da Müslüman bireyin özgün bir şahsiyet inşa etmesini engellemekte ve varoluşsal bir kırılma yaratmaktadır.

Müslüman bireyin savunmacı bir bilinç yerine, teklif edici, güçlü ve özgüvenli bir kimlik geliştirmesi gerekmektedir. Bunun için:

  • İslam düşüncesinin felsefî ve epistemolojik derinliği yeniden keşfedilmeli, entelektüel alanda güçlü bir varlık inşa edilmelidir.

  • Müslüman birey, yalnızca geleneksel ritüellerle sınırlı bir dindarlık yerine, İslam’ın bütüncül dünya görüşünü içselleştirmeli ve bu bilinçle hayatı inşa etmelidir.

  • Medeniyet algısı, sadece tarihî başarılar üzerinden değil, bugünün dünyasında nasıl bir teklif sunduğu üzerinden şekillendirilmelidir.


4️⃣ Eğitim, Sanat ve Medyada İslam’ın Asli Değerlerini Yansıtan Yeni Modeller Oluşturmak

Bugün, modern dünyada en güçlü ideolojik araçlardan biri eğitim ve medya sistemidir. Batı’nın hegemonik epistemolojisi, eğitimi yalnızca bilgi aktaran değil, aynı zamanda ideoloji üreten bir mekanizma olarak inşa etmiştir. Aynı şekilde, sanat ve medya, küresel normların inşasında ve toplum mühendisliğinde belirleyici bir role sahiptir. Ancak, Müslüman toplumlar bu alanlarda büyük oranda pasif ve savunmacı bir tutum sergilemektedir.

Eğitim ve medyada İslamî söylemin yeniden inşası için şu adımlar gereklidir:

  • Eğitim sisteminde İslamî epistemolojiyi esas alan müfredatlar geliştirilmeli, Batı merkezli eğitim paradigmalarına mahkûm olunmamalıdır.

  • Sanat ve estetik alanında, İslam medeniyetinin ruhunu yansıtan özgün bir anlatı oluşturulmalı, sanat yalnızca sekülerleşmiş estetik anlayışının bir unsuru olmaktan çıkarılmalıdır.

  • Medya alanında, İslamî değerleri ve hakikat söylemini güçlendirecek alternatif dijital platformlar, film ve belgesel projeleri üretilmelidir.


Sonuç itibariyle tarih, kendi çağının meselelerine çözüm üretemeyen hiçbir medeniyetin ayakta kalamayacağını göstermektedir. Eğer İslam, çağın krizlerine dair kurucu ve yönlendirici bir teklif sunamazsa, Müslümanlar savunmacı bir varoluşa mahkûm olacaklardır. Bugün, teklif etmek, inşa etmek ve yeni bir dünya tasavvuru oluşturmak bir zorunluluktur.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • facebook
  • twitter
  • linkedin
  • instagram

©2019 by Âb-ı Hayât. Proudly created with Wix.com

bottom of page