top of page

Hayy'dan geldik Hû'ya gideriz.

  • Yazarın fotoğrafı: Yusuf Aydın TAŞTEKİN
    Yusuf Aydın TAŞTEKİN
  • 2 Ara 2022
  • 3 dakikada okunur


Hayy'dan geldik Hû'ya gideriz.

Bu tabir, özellikle Anadolu topraklarında dillerde dolaşır olmuştur. Genellikle halk arasında, çaba sarf edilmeden elde edilen bir kazancın kolay kaybedileceğini ifade sadedinde deyimleşmiştir. Mana hak olsa da söz konusu ifadenin medlulü olmaktan uzaktır. Evet, cefa çekmeyen derviş, sefanın kadrini bilmez. Cefası çekilmemiş, uğrunda zorluklara düçar kalınmamış şeyler kolay elde edildiğinde, kadri-kıymeti pek bilinmez. Zira dağın zirvesine kan ter içinde tırmanan biri, ulaştığı son noktanın ne kadar kıymetli olduğunu en derinlerden hisseder. Bunun yanı sıra, gayeye ulaşma noktasında kat edilen her bir zorluk, söz konusu gayeye ayrı bir anlam ve değer katar. Ancak anlamca kıymetli olsa da "Hayy'dan geldik Hû'ya gideriz" tabirinin delalet ettiği anlam bu olmasa gerek.


Başka bir açıklama ise doğru ancak delalet ettiği metafizik imalarının farkında olunmaksızın kimilerince şöyle yapılmaktadır: "Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz". Söz konusu tabir, derin metafiziksel imalar dışta bırakılacak olursa mücmelen doğrudur. Çünkü Arapça'da üçüncü tekil şahıs zamiri olan Hû, buradaki kullanımında Allah'ı ifade babında kullanılmaktadır. Allah'ın yaşam sahibi oluşuna nispet edilen Hayy da onun esmâ-i hüsnâsından biridir. Dolayısıyla Hayy ve Hû nisbetlerinin ikisi de Allah'ı işaret ettiğinden, yukarıdaki tabirin anlamı Allah'tan geldik Allah'a gideriz olmaktadır. Yukarıda değindiğim üzere bu açıklama mücmelen doğru kabul edilse de delalet ettiği derin metafiziksel tasavvurun idraki noktasında eksik kalmaktadır.

Peki nedir "Hayy" ve dahi "Hû"? Özellikle dillere pelesenk olan "Ya Hû; bu da geçer yâ Hû; illâ Hû; edep yâ Hû" nidalarındaki Hû'nun anlamı? Anlamak için muhakkik sûfilerin varlık nazariyesine kısaca bir göz atalım.

Muhakkik sûfiler, varlığı tikel mahiyetlere ilişen bir anlam olarak değil, tek bir hakikat olarak kabul etmişlerdir. Peki varlığın mevcut bir hakikat oluşu ne anlama gelmektedir? Delalet ettiği anlam şudur: "Lâ mevcûde illâ hû". Yani O'ndan başka bir varlık yoktur. Mutlak varlık tek bir hakikattir ve söz konusu hakikat Tanrı'nın bizatihi kendisidir. Peki görünen çokluk nedir? Her biri ayrı ferdiyetlere sahip görünen bunca mevcudun, vücûd (varlık) atfedilmeksizin izahı nasıl mümkün olacaktır? Mutasavvıflar, görünen çokluğun hakikatte bir ferdiyetlerinin olmadığını, Zât-ı Ahadiyyet'in esmâsının tecellileri olduğunu ve Mutlak Varlık'ın mazharlarından ibaret olduğunu ifade etmişlerdir. Meselenin daha iyi anlaşılması için bu hususu biraz daha açımlamakta fayda var.

Muhakkik sûfiler, mutlak anlamda varlığı Tanrı'yla özdeş kabul etmektedir. Bunu, varlığın Tanrı olduğu şeklinde de ifade etmek mümkündür. İnsanlar başta olmak üzere her şey, Mutlak Varlık olan ve bizâtihi gayb olan Hakk'ın, çeşitli mertebelerde kendisini izhâr etmesi sûretiyle ortaya çıkmıştır. Buna göre Tanrı, evvelemirde isim ve sıfatları başta olmak üzere hiçbir belirlenimin (taayyün) ve kaydın olmadığı bir makamsızlık makamında bulunmaktaydı. O'na bırakın Allah demeyi, vücûd (varlık) dahi demenin doğru olmadığı bu mutlak tenzih makamının, İbnü'l-Arabî'nin ifadesiyle ahadiyyet makamının akabinde Tanrı, kendi zâtını ve zâtında gizlenmiş hazinevî hakikatleri idrak ettiğinde, zuhur etmeye başlar. Duyu idrakimize konu olan ve içinde bulunduğumuz bu şehâdet âlemine varıncaya değin Tanrı, çeşitli mertebelerde taayyün eder (belirir). İlahî isim ve sıfatların mücmelen bilindiği birinci mertebeden sonra, isim ve sıfatların gerektirdiği bütün küllî ve cüz'î manaların birbirinden ayrıştığı ikinci mertebe gelmektedir. İçinde bulunduğumuz bu şehâdet âlemindeki her bir şey, ikinci mertebede ayrışan söz konusu esmâ-i ilâhî'nin birer tecellisidir.

Asıl mevzumuza dönecek olursak, "Hayy'dan geldik Hû'ya gideriz" tabirindeki Hayy, hayat sıfatına delâlet etmekte ve bu hayat sıfatı da Fusûsu'l-Hikem şârihinin ifadesiyle bütün sıfatların imâmı hükmündedir. Zira hayatın olmadığı bir yerde ne ilimden ne iradeden, ne icâd'dan ne da başka bir şeyden bahsedilebilir. Mutlak Varlık'ın zâtını idrak etmesi ve söz konusu idrak ertesinde zuhura çıkıp sâir mevcudun ortaya çıkması O'nun hayat sahibi oluşuna bağlıdır. Dolayısıyla Zât-ı İlâhî'nin zuhura çıkması akabinde varlığa gelen insanın varlık sebebi, Tanrı'nın hayat sıfatına sahip oluşunu ifade eden Hayy ismidir. Hayy'dan geldik tabirinin delâlet ettiği mana bu olsa gerek. Peki Hû nedir? Neden Tanrı'yı ifade sadedinde bir zamir kullanılmıştır?

Hû, yukarıda ifade ettiğimiz üzere, Mutlak Varlık olan Tanrı'ya vücûd (varlık) dahi demenin doğru olmadığı ve zuhûr etmediği makamsızlık makamına işaret etmektedir. Çünkü bu mertebe öyle bir mertebedir (ahadiyyet mertebesi) orda Tanrı'nın zâtına herhangi bir ismin ya da nisbetin atfedilmesi doğru değildir. Mutlak gayb olan bu makamın ifadesi, sûfilerin dilinde sadece "O" anlamına gelen "Hû"yla ifade edilmiştir. Bazı âlimlere göre Hû makamı Allah'a yakın olanları ifade eden mukarrebun makamının en yücesidir. Hû'ya varmak, kişinin benlik elbisesinden arınıp O'na yani Hû'ya varmasıdır. Tasavvufu "Allah'ın seni sende öldürmesi ve tekrar kendisinde diriltmesi" olarak tanımlayan Cüneydî Bağdâdî'nin ifadesini de dikkate alırsak, özün sözü şudur: Hayy'dan geldik, hayat bulduk. Fenâ'ya bürünüp kendimizden fânî olalım ve Hû'ya varıp O'nda bâkî kalalım.

Comentarios


  • facebook
  • twitter
  • linkedin
  • instagram

©2019 by Âb-ı Hayât. Proudly created with Wix.com

bottom of page