Hayattan Kesitler 1-
- Yusuf Aydın TAŞTEKİN
- 21 Eki 2022
- 2 dakikada okunur

Soğuk, ıssız bir kış günü… Sobanın yanındaki sedire ayaklarını uzatmış oturmakta bizim Mehmet.
Sarıkız'ın sütünden yapılmış tereyağı ile kavrulan Çilli'nin yumurtasının kokusu gelir mutfaktan.
Yer yer Ayşe'nin ellerine sıçrasa da yağ damlacıkları ve buruşsa da çehresi acıdan, bir öpmeye geçerdi acısı ve belirirdi yüzündeki huzurla kaplı tebessümü.
Sobanın üstünde, kara demlikte fokur fokur kaynayan tavşan kanı çay…
Sobanın bir gözünde Elvan teyzenin öpülesi asırlık elleriyle yoğrulmuş buğday ekmeği ve bazlama. Ne de güzel olurdu şimdi sıcac sıcak..
Mehmet'in kendi eliyle meşe ağacından yaptığı yer sofrası serilmiş, üzerine bizim Sarıkız'ın sütünden yapılan o lezzetli peynir ve kaymaklı çökelek konulmuş.
Elvan teyzenin elinde ise sofraya konulmak üzere bulunan bir bal tabağı...
Gevenlerden, yoncalardan, kekiklerden, nanelerden ve lavantalardan toplanmış nektarlarla yapılan mucizevi bir bal ve içinde tereyağı. Yiyenlerde kalır mı hiç ne ağrı ne sızı.
Dışarıda, karla karışık yağmur, pencere önüne üşüşen serçeler…
Sobanın altına serili muşambanın bir ucunda yayılmış uyuyan Hırhır.
Neden böyle bir isim konulmuş acep diye merak edilir elbet. Hazan vakti Mehmet, çalışmaktan bitap kalmış halde kaylûle yapar iken göğsünde bir ağırlık hisseder. Göz kapaklarını değnek yardımıyla kaldırırcasına yavaş yavaş yukarı kaldırır iken göğsünde hıııırr hııırr diye uyuyan yavru bir kedi görür. Çıkardığı sesten dolayı Hırhır adını alan bu yavrucak o gün bugündür evde beslenir oldu.
Kapının arkasında çalı süpürgesi, az ötesinde ise duvarda asılı duvar takvimi bulunuyor.
Üstünde ise gönül sultanının bir sözü: "Merhamet edene Rahman olan Allah da merhamet eder. Siz yerdeki bütün mahlûkata merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin."
Elvan teyzenin hemen arkasında ise sırtını dayadığı sedir divanı ve yanında da fiskos masası bulunuyor. Masanın üstünde ise Ayşe'nin kendi elleriyle işlediği dantel serili. Gökyüzüne her baktığında gözüne ve gönlüne işleneni o da dantele işlemişti. Üzerinde bir gaz lambası, bir defter ve bir divit kalem… İçinde ise Mehmet'in ara ara aklına ve gönlüne düşen beyitler yer almakta. Şiiri ve şâirleri pek sever, halk ozanlarından deyişler ezberler, oturan bir çocuk topluluğu buldu mu eski halk hikayelerinden kesitler anlatırdı kendilerine. Bir yönden fesahat erbabından olmayı ise vitrinde yer alan az ama öz kitaplarına borçluydu. Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ı, Fuzûlî'nin, Yunus'un ve Hâfız'ın divanı, Zâtî'nin Şem u Pervane'si, Fahruddîn Irâkî'nin Uşşâknâme'si, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Mârifetnâmesi…
Elvan teyze Mehmet ile Ayşe gibi okumayı bilmez ama ulu ozanların deyişlerini, Anadolu mayasından yoğrulmuş hikmetli sözleri çok sever ve hatrında tutardı. Müzmin, asırlık bir çınar gibiydi kendisi. Elindeki bal tabağını masaya koyar vaziyette, zamanın ağırlığından çökmüş ancak nurlu çehresinde ay gibi parlayan gözlerine, pencerenin kenarından uzaklarda bir şey ilişir. Bir ayağının dünyada diğerinin ise ukbâda olduğunu sezdiğinden kendisine bir mezar yaptırmıştı Elvan teyze, evinin arkasındaki bahçede .Ara ara pencereden pürmerak bakışlarıyla "vuslat ne zaman" dercesine bakar ve iç çekerdi.
Mezarını hazırlar da mezar taşı hazırlamaz mıydı Elvan teyze. Kendi arzusuyla yaptırılan mezar taşında Yunus'tan şu mısra yazılıydı: "Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez".
Comments