Ey DerviÅŸ!
Haykırsam dağa taşa, işitilir mi acep yüreğimin ateş-i suzânı
Görülür mü dağdağalı gönlümde yanan ateşin dumanı
Anlatsam anlaşılır mı durmadan kalbimi bir kor gibi kavuranı
Bilinir mi şu kasr-ı âlem virân olur, alırsa şayet âhımı
Nevbaharda hazan vaktini yaşar yaprak dökerim Sulansa da ağsânım, topraksız kalmış köklerim Tebessüm saçsa da çehrem içte saklı ab-ı çeşmim Görünsem de alânî, içimde saklı benden içre benliğim
Deyiver ey Derviş, sen ki bilir anlarsın derdimi
Hemhalsin, ancak sen bilirsin müptelâ halimi
Bilirsin sen beni, içimdeki saklı bitâp benliğimi
Bilirsin, hâb-ı nûşin görünse de kâbuslu gecelerimi
Ateş-i suzân: Yakıcı ateş
Dağdağa: Sıkıntı, ızdırap, karmakarışık
Kasr-ı âlem: Âlem sarayı, dünya
Virân: Harabe, yıkık
Nevbahar: Ä°lkbahar
Hazan vakti: Sonbahar
Ağsân: Dallar
Çehre: Yüz
Âb-ı çeşm: Göz yaşı
Alânî: Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde
Hemhal olma: Aynı hâli paylaşma, empati yapabilme
Müptelâ: Düşkün, tutulmuş, yakalanmış
Bitâp: Bitkin duruma gelmek
Hâb-ı nuşin: Tatlı uyku